Esnafa destek için hazırlanan ve Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı çalışması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanırken içimde buruk bir sevinç yaşadım.
Paket bir yeni reform olarak nitelenebilir. Ancak 2008'de yaşanmaya başlayan küresel kriz nedeniyle esnaf ve sanatkâr kesim en acı sonuçları yaşadı. Bunu unutmayalım. Esnaf, kaderine razı olup sesini pek çıkartamadı. Aylarca siftah etmeden dükkânına kilit vurdu. Yanında çalışan üç-beş personeline haftalığını veya aylığını ödeyemedi. İçi sızlayarak işten çıkardı, dükkânının kirasını, kredi borcunu ödeyemedi. Elektrik ve suyu kesildi. Çocuğunun okul masrafını çıkartamadığından eğitimine ara verdi.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 'Kurulan ve Kapanan Şirketler Mart 2010' verileri de küçük esnafa ait işyerlerindeki kapanışların devam ettiğini gösteriyor. Sıkıntıların en yoğun yaşandığı 2008 yılında, kapanan şirketlerde sayı bir önceki yıla göre yüzde 225 oranında artmıştı. Yeni kurulan şirket sayısı da Mart 2008'de bir önceki yıla göre yüzde 9.4 azalarak, 4 bin 850'ye inmişti. 2009'da da aynı durum yaşandı. Bu yılın ilk ayları da bu tabloyu değiştirmedi. Kapanan şirket sayısının da yüzde 10.5 azalarak 667 olduğunu ortaya koyan TÜİK, küçük esnafın kepenk kapattığını hâlâ kaydediyor.
Açıklanan bu paket makro anlamda olumlu. Ancak esnafın yarasına tam merhem olamayacak nitelikler taşıyor. Zira destek anlamında sadece ellerinden yine Halk Bankası tutacak. Oysa bu geçiş döneminde diğer bankalar da devreye sokulmalıydı. Örneğin iki yıllık bir geçiş süreci uygulanılarak en azından on bankaya esnafa destek planı uygulanma görevi verilmeliydi. Zira esnafımız sadece Halk Bankası'yla çalışmıyor. Şüphesiz ki, esnafa, vergi muafiyeti, vergi kolaylığı, istihdam kolaylığı, AB programlarından yararlanma olanağı öngörülmesi güzel imkânlar. Ancak, esnafın "damardan" derdine uzun vadede çözüm getirir. Esnaf, son iki yıldır cepten yedi. Borç aldı kredi kullandı. Bu anlamda bu borçların yeniden yapılandırılması gerekirdi. Vergi borcu birikti, elektrik ve suyu hâlâ kesik. Ayakta kalıp kapısına kilit vurmayanlar bu sıkıntılarla hâlâ boğuşuyor. Hâlâ yanında çalışanlara iki yıl öncesinin ücretini verebiliyor. Haftalığı ve aylığı arttıramadı.
İşte, esnafa destek paketini dinlerken bir taraftan sevindim bir taraftan da bunları düşündüm. Bu nedenle buruk bir sevinç yaşadım. Eminim çoluğuyla çocuğuyla 10 milyon esnaf nüfusu da aynı sevinç ve burukluğu birden yaşamıştır...
Varlık Barışı ve sonucu
Yurtdışında elde edilen ancak beyan edilmeyen kazançların getirilmesi halinde mükelleflere ceza uygulaması yapılmaması için "Varlık Barışı" sistemi devreye alındı. İki yıllık bir dönemde iki aşamada toplam, 48 milyar liralık bir birikim için barış teklifi geldi. Maliyeci lisanıyla "beyan" gerçekleşti. Ne var ki, bu rakamın ancak 1 milyar 565 milyon lirası "tahakkuk" yani taahhüt ile sonuçlandı. Bunun da ancak 855 milyonu Maliye'nin kasasına girdi. Yani vergi tahsilâtı olarak bütçeye girdi. Halen 710 milyon lira alacak hanesinde kayıtlı duruyor. Bunlar olup biterken de birden bir mükellef "son dakika golüyle" tek kalemde, 7.1 milyar liralık "barış" yaptı. Bunun da tek kalemde 6.3 milyar lirası tahakkuk etti. Böylelikle "Varlık Barışı" toplam rakamı da 48 milyardan 54.3 milyara çıktı. Bu gelişmeler yaşanırken de medya "Kim bu mükellef acaba" sorusuna yanıt aradı. Maliye Bakanı da "İsim yok, kanunen yasak" dedi. Haklı. Aslolan "paranın" gelmesi ve kasaya girmesiyse gerisi teferruattır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder